Kıyametin gölgesinde geçen destansı bir yolculuktan, çatı katında gizlenen bir kaçış öyküsüne; psikolojik gerilimden Broadway müzikaline uzanan dört film, Filmekimi’nde izleyicileri farklı evrenlere davet ediyor. Jennifer Lawrence’ın Oscar’a layık performansından Jennifer Lopez’in büyüleyici sahne enerjisine, Derek Cianfrance ve Oliver Laxe gibi usta yönetmenlerin imzasını taşıyan bu yapımlar, sinemaseverleri farklı dünyalara davet ediyor.
Kıyametin gölgesinde, destansı bir yolculuk: Sirât / Sırat

Çölün ortasında, rave müziğin insanı hipnotize eden ritmiyle sarmalanmış, nefes nefese temposuyla Sırat, tüm duyulara hitap eden, destansı bir yolculuğun güncesi. The Hollywood Reporter’a göre, "ölümle kedere dair, tekno-ruhuyla işlenmiş bir meditasyon", aynı zamanda kıyametin gölgesinde bir bilimkurgu sanki.
Sırat, bir babanın oğluyla beraber, Fas’ın güneyindeki dağların derinliklerinde, sırra kadem basan kızı Mar’ın izini sürmesini anlatıyor. Çekimleri Fas’ta gerçekleştirilen, Süper 16mm filmin grenli dokusuyla göz alan, izleyicisini adının çağrıştırdığı gibi soluksuz bir gerginlikle sınayan Sırat, Laxe'ın 2020'de gösterilen Fire Will Come / Yangın Yeri filminden bu yana yönettiği ilk film. Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülü, Palm Dog ve Film Müziği ödüllerine layık görülen Sirât / Sırat’tan önce Laxe, You All Are Captains, Mimosas ve Fire Will Come / Yangın Yeri filmleriyle de dikkat çeken bir isimdi.
Yönetmen Oliver Laxe, filmini şöyle tanımlıyor: “Sırat, sizi ölmeden ölüme sürükleyen bir içsel yol. Tıpkı ana karakterin deneyimlediği gibi. Aynı zamanda cehennemle cennet arasındaki köprünün adı. Umarım Sırat, içimizde saklı bir kıvılcımı tutuşturur ve ruhumuza dönüp bakmamıza vesile olur.”
Çatıda Biri Var: Derek Cianfrance’tan gerçek bir kaçış hikâyesi

I Know This Much Is True dizisi, Blue Valentine ve The Place Beyond the Pines filmlerinin yönetmeni Derek Cianfrance'ın bu kez, gerçek olaylardan esinlenen, hem eğlenceli hem de aksiyon dolu bir polisiye. Parlak oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film, geçim çeken emekli subay, “Çatı Hırsızı” Jeffrey Manchester'ın gerçek öyküsünden esinleniyor. Şeytan tüyüyle sevimli olduğu gibi sevgi dolu bir baba olan Jeffrey, hapisten kaçtıktan sonra fark edilmeden bir oyuncak mağazasında yaşıyor, hem de altı ay boyunca. Ancak Jeffrey bir gün mağaza çalışanına âşık oluyor ve sürdürdüğü çifte hayat ortaya çıkıyor.
Cianfrance ve görüntü yönetmeni Andrij Parekh, sade ve nostaljik bir görünüm yakalayarak 2000’lerin ortasında geçen filmin atmosferini beyazperdeye yansıtıyorlar.
Çatıda Biri Var, eylül ayında Toronto'da dünya prömiyerini yaptıktan sonra ilk gösterimlerinden birini Filmekimi’nde yapıyor.
Oscar fısıltıları başladı: Die My Love / Geber Aşkım

Arjantinli yazar Ariana Harwicz’in aynı adlı romanından uyarlanan filmde Lawrence’a Robert Pattinson, Lakeith Stanfield ve Nick Nolte gibi isimler eşlik ediyor. We Need to Talk About Kevin / Kevin Hakkında Konuşmalıyız (2011) filminden sonra Lynne Ramsay, yeniden kamerasını kadın olma deneyimi üzerine odaklıyor. Filmde, Grace’in yeni anne olduktan sonra yaşadığı psikolojik çöküşü izliyoruz. Taşrada her yere ve herkese uzak, eski bir evde yaşayan Grace, gerçeklik ve hayal algıları birbirine girerken yavaş yavaş deliliğe kayıyor.
Prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yapan Geber Aşkım, için Lynne Ramsay, “Bu hikâyenin merkezinde aşkın karmaşıklığı ve zaman içinde nasıl değişip dönüşebileceği var” diyor.
2019'da İstanbul Film Festivali'nde jüri başkanlığını üstlenen Ramsay'in yönetmenliği ve Jennifer Lawrence'ın Grace rolündeki performansı şimdiden Oscar için konuşuluyor.
Broadway’den beyazperdeye: Örümcek Kadının Öpücüğü

Manuel Puig’in ünlü romanını temel alarak sahnelenen ve Broadway’i kasıp kavuran Kander & Ebb müzikalinin sinema uyarlaması, üç başrol oyuncusunun olağanüstü performanslarıyla dikkat çekiyor: Filme adını veren rolde Jennifer Lopez, Diego Luna ve Tonatiuh.
Örümcek Kadının Öpücüğü, siyasi mahkûm Valentin ile aynı hücreyi paylaşan, ahlâka aykırı davranıştan hüküm giymiş Molina’nın sıradışı dostluklarını anlatıyor. Molina Valentin’e, bayıldığı film yıldızı Ingrid Luna'nın başrolünü oynadığı şatafatlı bir Hollywood müzikalinin hikâyesini anlatıyor; küçük, karanlık hücreleri böylece ışıl ışıl canlanıyor. Bu sahnelerde Technicolor renk tonları ve muhteşem danslarla izleyicinin gözlerini kamaştıran Örümcek Kadının Öpücüğü, The Greatest Showman ve Chicago gibi hit müzikal filmlerin senaryolarını yazan, Dreamgirls’ün de yönetmenliğini üstlenen Bill Condon tarafından beyazperdeye aktarıldı.
Film, Sundance’te prömiyerini yaptı ve Locarno Film Festivali'nin kapanış filmi olarak gösterildi.